Türkiye Rüzgar Enerjisi Birliği (TÜREB) ve İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü (İYTE) arasında imzalanan Deniz Üstü Rüzgar Enerjisi İşbirliği Protokolü kapsamında şehrin bu alandaki potansiyeli değerlendirilecek.
Mersin’in deniz üstü rüzgar enerjisi santralleri konusunda önemli bir üs olması için hızla ilerleyen çalışmalar var.
TÜREB Başkanı İbrahim Erden, ön etüt fizibilite çalışmalarının başladığını belirtti ve bu sürecin Mersin ili Taşucu açıklarında planlanan proje alanını kapsadığını ifade etti. Erden, çalışmanın ilk fazının başlangıcından itibaren 18 ay içinde tamamlanmasını planladıklarını söyledi.
Erden, çalışmanın ana hedefinin deniz üstü rüzgar santralleri için proje geliştirme sürecini takip etmek, gereken yöntemi belirlemek ve uygulamaya koymak olduğunu vurgulayarak, “Araştırmamız, inşaat ve devreye alma süreci planlandı. Enerji üretimi, yatırım maliyetleri belirlenerek, inşaat ve işletme riskleri öngörülmüş ilk deniz üstü RES projesi olacak bir saha ortaya koymak için yapılan çalışmaların gelecek projelere de örnek teşkil etmesini hedefliyoruz. Bu çalışmalar neticesinde, Mersin’in ülkemizin enerji üretimindeki payı artarken projenin yatırım ve işletme sürecinde oluşturacağı inşaat, işletme dönemi imkanları, deniz üstü lojistik ve sanayi fırsatlarının gelişeceğini düşünüyoruz” dedi.
Mersin açıklarında yürütülecek çalışmanın detayları hakkında konuşan Erden, “Bu konuda İYTE Rüzgar Enerjisi Meteorolojisi ve Çevresel Uygulama ve Araştırma Merkezi ile iletişim kurduk. Bu sahanın rüzgar ölçümleri, buradaki oşinografik mühendislik çalışmaları ve daha sonra proje geliştirmenin ön safhalarıyla ilgili beraber bir iş birliği çalışması yürüteceğiz” dedi. Erden, standart rüzgar ölçümlerinin kurulumdan sonra en az iki yıl sürdüğünü ifade ederek, daha sonra detaylı mühendislik çalışmalarının yapıldığını belirtti.
Rüzgar Santralleri Doğal Yaşama Zarar Vermiyor
Rüzgâr santrallerinin bölgedeki doğal yaşam üzerindeki etkilerine de değinen Erden, “Rüzgâr santralleri bu soruna temel teşkil eden ve kötü uygulamaları barındıran bazı konvansiyonel santraller gibi doğal yaşamı tehdit etmemektedirler” diye belirtti. Erden, “Bilindiği gibi, doğada yapılan her inşaat faaliyeti az ya da çok bulunulan ekosisteme müdahale anlamı taşımaktadır. Bu nedenle santrallerimiz ister karada isterse deniz üstünde olsun çok geniş bir perspektiften çevre etkileri incelenmekte ve bu aşama proje geliştirme süreçlerinin en önemli basamağı olarak öne çıkmaktadır. Dolayısı ile çevresel etkileri analiz edilmiş bir santralin doğaya olan etkisinin son derece sınırlı olduğunu söylemek mümkün” ifadelerini kullandı.