Tedarik zinciri yönetiminde sürdürülebilirliğin temel alınması rekabet avantajı ve verimlilik artışı sağlıyor.
Avrupa Birliği’nin (AB) Kurumsal Sürdürülebilirlik Raporlama Direktifi (CSRD) ve Kurumsal Sürdürülebilirlik Durum Tespiti Direktifi (CSDDD) gibi giderek artan düzenleyici gerekliliklerin etkisi, kuruluşları tedarik zincirlerinde çevresel etkiyi azaltmaya ve sosyal sorumluluğu geliştirmeye yönlendiriyor.
BSI Group, son yıllardaki gelişmeler ışığında, şirketlerin tedarik zincirlerinde sürdürülebilirliğe odaklanmalarının hayati önem taşıdığına dikkat çekiyor. Bu bağlamda, şirketlere çevresel, sosyal ve kurumsal yönetişim açılarından kendilerini geliştirmeleri için çeşitli öneriler sunuyor.
1) Şirketlerin sürdürülebilirlik yaklaşımlarını belirlemede tüketiciler büyük rol oynuyor.
Yenilenen düzenlemeler ve artan şeffaflık talepleri, şirketlerin sürdürülebilirlik ve etik tedarik zinciri yönetiminde daha dinamik bir yaklaşım benimsemelerini gerektiriyor. 2024 Tedarik Zinciri Riskleri ve Fırsatları Raporu’na göre, özellikle Avrupa Birliği’nde, sosyal ve çevresel ön denetimler de dahil olmak üzere sürdürülebilirlik raporlama gereksinimlerinde artış bekleniyor. Küresel ölçekte yapılan bir ankete göre ise insanların üçte birinden fazlası satın alırken çevreci bir ürünü tercih edeceklerini belirtiyor. Bu tüketicilerin tercihlerinin, tedarik zincirinin sürdürülebilirlik ve etik açılardan geliştirilmesine yönelik adımların ticari başarı için önemli olduğunu gösteriyor.
2) Veriye dayalı sürdürülebilirlik, risklerin azalmasını ve verimliliğin artmasını sağlıyor.
Şirketler, sürdürülebilirlik verilerinin organizasyonları içinde bulunduğu noktaları belirleyerek riskleri azaltmak ve daha sürdürülebilir bir tedarik zinciri oluşturmak için adımlar atıyor. BSI, ham verilerin bugün giderek artan sorulara çözüm sunabilecek ve maliyet ve zaman verimliliğini artırmaya yardımcı olabilecek nitelikte olduğunu belirtiyor.
Enerji tüketimi, atık yönetimi, tedarik zinciri izleme ve karbon ayak izi gibi alanlarda sürdürülebilirlik verileri kullanılıyor. Sürdürülebilirlik verilerinin kullanımı, şirketlerin karşılaştığı riskleri azaltmalarına ve daha etkin bir şekilde yönetmelerine de yardımcı oluyor. Bu veriler, şirketlerin riskli tedarikçileri belirleyerek daha güvenilir ve sürdürülebilir tedarikçilerle çalışmalarını sağlayabiliyor.
3)Tedarik zinciri yönetiminde şeffaflık ile rekabet avantajı elde edilebiliyor.
Tedarik zincirini yönetenler, artan düzenleme ve raporlama gereksinimleri karşısında, geniş tedarik zinciri hakkında şeffaflık ve bilgi paylaşımına dair artan beklentilerle karşı karşıya kalıyor. Dolayısıyla tedarik zincirini yöneten şirketlerin, sadece kendi operasyonlarına değil, aynı zamanda tedarik zincirinin tamamına odaklanmaları gerekiyor. Bu yaklaşım, faaliyetlerin değerlendirilmesini ve iş birliği seviyelerinin belirlenmesini gerektiriyor. Ayrıca şeffaflık ve düzenleme gerekliliklerine uyum, şirketlerin itibarlarını korumalarına ve rekabet avantajı elde etmelerine yardımcı oluyor.
4) Tedarik zincirinde zorlukları aşmak için güvene dayalı iş birliği önem taşıyor.
Şirketlerin sürdürülebilirlik, etik uygulamalar ve operasyonel mükemmeliyet gibi hedeflere ulaşmaları için iş birliğine odaklanmaları kritik önem taşıyor. Bu doğrultuda farklı departmanların ve ekiplerin bir araya gelerek ortak hedefler doğrultusunda çalışmaları gerekiyor.
BCI, günümüz tedarik zinciri zorluklarıyla başa çıkmak isteyen şirketler için başarılı iş birliklerinin anahtarının güven olduğunu belirtiyor.
5) İnsan hakları ve etik, sürdürülebilir tedarik zinciri yönetiminin temelini oluşturuyor.
İnsan haklarına saygı, sürdürülebilir bir tedarik zinciri yönetiminin temel parçasını oluşturuyor. Bu nedenle şirketlerin, tedarik zincirlerindeki tüm paydaşların haklarını korumak için çaba göstermesi gerekiyor. Özellikle, doğrudan istihdam edilmeyen işçilerin, taşeronlar veya göçmen işçiler gibi hassas grupların haklarını güvence altına almak, tedarik zincirinin insan odaklı ve etik bir şekilde işlemesini sağlamak önem taşıyor.