Temiz Enerjiye Geçişin Zorlukları Nelerdir?

Temiz enerji sektöründeki zorluklar, bu teknolojilerin küresel çapta benimsenme hızını yavaşlatıyor.

İklim değişikliğiyle mücadelede temiz enerji teknolojileri hayati bir role sahip. Bu teknolojiler, sera gazı emisyonlarını azaltmada önemli katkılar sağlıyor. Örneğin, güneş ve rüzgâr enerjisi gibi yenilenebilir kaynaklar, kömürle çalışan elektrik santrallerine kıyasla yaşam döngüleri boyunca 20 kat daha az emisyon üretiyor.

Çevreye olan faydanın en üst düzeye çıkabilmesi için temiz enerji teknolojilerinin dünya genelinde daha geniş bir ölçekte kullanılabilmesi şart. Ancak bu teknolojilerin yaygınlaşmasının önünde bazı engeller var.

Düşük Emisyonlu Hidrojene Talep Yetersiz

Su elektrolizi ile üretilen düşük emisyonlu hidrojen, özellikle kimya, çelik ve çimento gibi emisyonların azaltılmasının zor olduğu sektörlerde büyük bir potansiyele sahip. Ancak, bu potansiyelin tam anlamıyla değerlendirilebilmesi için düşük emisyonlu hidrojene olan talebin artırılması gerekiyor. Havacılık, deniz taşımacılığı, elektrik üretimi ve kara ulaşımı gibi yeni kullanım alanları, bu talebin artmasına katkı sağlayabilir.

Güneş ve Rüzgâr Enerjisi için İzin Süreçlerinin Sadeleştirilmesi Gerekiyor

Yenilenebilir enerji, sürekli olarak yenilenen doğal kaynaklardan elde ediliyor ve güneş ile rüzgâr enerjisi bu kategorinin başlıca temsilcileri.

Bu tür enerji kaynaklarının kullanımı giderek artıyor. Uluslararası Enerji Ajansı’nın (IEA) “Yenilenebilir Enerji 2023” raporu, 2023 yılında yenilenebilir enerji kapasitesinde rekor bir artış yaşandığını gösteriyor. Rapora göre, küresel yenilenebilir enerji kapasitesi 2023 yılında %50’ye yakın bir artışla 510 GW’a ulaştı. Ancak, COP 28’de belirlenen hedeflere ulaşabilmek için bu artışın daha da hızlanması gerekiyor. Bunun için de yenilenebilir enerji projelerinin karşılaştığı bürokratik engellerin azaltılması ve izin süreçlerinin hızlandırılması kritik önem taşıyor. Örneğin, Avrupa’da yaklaşık 60 GW’lık kara rüzgâr kapasitesi, çeşitli izin prosedürleri nedeniyle beklemede.

Elektrikli Araçların Gelişmekte Olan Ülkelerde de Yaygınlaşması Gerekiyor

Elektrikli araçlara olan ilgi dünya genelinde hızla artıyor. 2022 yılında satılan elektrikli araç sayısının yaklaşık 10 milyon olduğu ve bu sayının 2040’a kadar 781 milyona ulaşmasının beklendiği tahmin ediliyor.

Türkiye’nin de aralarında bulunduğu 10 ülkeden, 10.000 tüketici ve 100 otomotiv sektörü yöneticisiyle yapılan “Geleceğin dEVrini Yakalamak (Switching ON the rEVolution)” araştırması, otomotiv sektöründeki yöneticilerin %66’sının elektrikli araçlara geçişi birincil stratejik öncelik olarak gördüğünü ortaya koyuyor. 2015’te AR-GE harcamalarının %11’i elektrikli araçlara ayrılmışken, bu oran 2025’e kadar %31’e çıkarak önemli bir artış gösterecek.

Ancak elektrikli araçların gelişmekte olan piyasalarda da yaygınlaşması gerekiyor. 2023 yılında elektrikli araç satışlarının %90’ı Çin, Avrupa ve ABD’de gerçekleşti. Gelişmekte olan ülkelerde ise satışlar artmakla birlikte henüz yeterince yüksek değil. Örneğin, Hindistan’da elektrikli araç satışları %70 artmasına rağmen, toplam satışların yalnızca %2’sini oluşturuyor.

Yüksek Maliyetler Karbon Yakalama ve Depolama Teknolojisini Engelliyor

Karbon yakalama ve depolama (CCS) teknolojisi, karbondioksiti kaynağında yakalayıp, depolama sahalarına taşıyan bir yöntem olarak öne çıkıyor. Ancak, dünya genelinde sadece 40 aktif CCS projesi bulunuyor. Yüksek maliyetler, bu teknolojinin yaygınlaşmasını engelleyen en büyük faktörlerden biri. Ayrıca, CCS’nin etkinliği ve çevresel etkileri konusundaki tartışmalar da bu teknolojinin benimsenme sürecini yavaşlatıyor.

Akıllı Şebekelere Yeterince Yatırım Yapılmıyor

Enerji arz ve talebini dengelemek için dijital teknolojiler kullanan akıllı şebekeler, enerji verimliliğini artırıyor, kayıpları azaltıyor ve şebeke güvenilirliğini sağlıyor. Ancak, özellikle gelişmekte olan ülkelerde bu şebekelere yapılan yatırımlar yetersiz kalıyor. Hindistan, Kamboçya ve Tayland gibi ülkelerde bazı bölgelerde iyi tasarlanmış akıllı şebeke planları olmasına rağmen, genel olarak bu piyasalarda yatırımlar düşük düzeyde seyrediyor.

Temiz enerji teknolojilerinin daha hızlı bir şekilde yaygınlaşabilmesi için bu zorlukların aşılması ve gerekli adımların atılması büyük önem taşıyor.