Bilim insanları, lazer teknolojisini kullanarak şimşeklerin yönünü değiştirdi. Toplam altı saat boyunca bir dizi fırtına hattına lazer ışınları gönderdiler.
Paratonerler, Benjamin Franklin’in 18. yüzyılda yaptığı elektrik deneylerinden bu yana pek değişmedi. Bunun nedeni, mevcut hallerinin oldukça etkili olması olarak biliniyor. Genellikle metal bir kablo aracılığıyla doğrudan yerle bağlanan metal bir çubuktan oluşan bu basit ve ayarlanabilir boyuttaki cihaz, genellikle Güneş’in yüzeyinden beş kat daha sıcak olan yıldırımları güvenli bir şekilde toprağa yönlendiriyor. Elektrik yükü burada emniyetle dağılıyor.
Yıldırımlar, altyapılara her yıl milyarlarca dolarlık zarar verebiliyor. Bu durum, İsviçre’deki bir araştırma ekibinin, elektrik deşarjlarını hassas yapıları hedeflemekten uzaklaştıran devrim niteliğinde bir yöntem geliştirmesine yol açtı. Temelde bilim insanları, gök gürültülü fırtınaların merkezine son derece güçlü lazer ışınları göndermeyi öneriyor.
Nature Photonics dergisinde detayları paylaşılan araştırmada, bilim insanları yakın zamanda İsviçre’nin Säntis Dağı’nın zirvesinde bulunan 124 metrelik telekom kulesine bir lazer düzenek yerleştirdi.
Yılda 100’den fazla şimşek çeken bu yapı, deney için ideal bir konuma sahip. Geçen yılın temmuz ve eylül ayları arasında lazerler, toplam altı saat boyunca çeşitli fırtına sistemlerine ışın gönderdi. Araştırmacıların ölçümlerine göre, bu lazer darbeleri dört farklı yıldırım deşarjının seyrini etkiledi; ancak sadece bir tanesi o kadar net koşullarda gerçekleşti ki yüksek hızlı kameralarla fotoğraflanabildi. Bahsi geçen yıldırımın rotası, lazer ışınına doğru 50 metre kadar kaydırılmış gibi görünüyor.
Bilim İnsanları, Sistem için Çalışmalarını Sürdürüyor
Sistem, lazerlerin yıldırımın Dünya’ya doğru hareket etmesi için daha uygun bir rotayı oluşturma yeteneği sayesinde çalışıyor. Işın darbeleri, fırtına bulutlarına saniyede 1.000’den fazla kez ateşlenirken, çevredeki hava kırılma endeksi değişiyor ve çevredeki hava moleküllerinin yoğunlaşmasına ve hatta iyonlaşmasına neden olacak kadar sıkışıp yoğunlaşmalarını sağlıyor.
Daha sonra hava moleküllerinden oluşan iyonlaşmış düşük yoğunluklu hava kanalı hızla ısınarak süpersonik hızlarda yayılıyor. Araştırmacıların belirttiğine göre; bu “filamentler” sadece birkaç milisaniye kadar varlığını sürdürse de çevredeki havaya göre sahip oldukları iletkenlik, yıldırım akımları için çok daha kolay bir yol oluşturuyor. İlk bulgular, bu lazer paratonerlerin saptırma yeteneğinin geleneksel metal paratonerlerden çok daha geniş bir alana sahip olduğunu gösteriyor. Geleneksel metal paratonerler, görünüşte çubuğun uzunluğunun yaklaşık iki katı genişliğinde bir alanı kapsıyor.
Yeni sistemin açıkça görülen bazı eksiklikleri var. Bunlardan biri, lazer atışlarının son derece parlak olması ve yakınlarda bulunan pilotlar için potansiyel risk oluşturabilmesi; bu da deneyin çalıştığı süre boyunca çevredeki hava sahasının kapatılmasına yol açabilir. Bunun yanı sıra sistem geliştirme sürecinde oluşan yaklaşık 2 milyon dolarlık bir maliyeti bulunuyor. Lazer sisteminin temel üssü Säntis Dağı’na inşa edilirken İsviçre’nin en büyük helikopteri yardım sağladı. Tüm bu unsurlar, düşük maliyetli karasal tabanlı paratonerlerin kullanılmasıyla banliyölerdeki evlerin büyük olasılıkla lazer paratonerlerini göremeyecekleri anlamına geliyor.
Bununla birlikte bu tür bir sistem, genellikle yıldırım çarpması sonucu ortaya çıkan ortalama bir evden daha fazla tamir masrafı gerektiren askeri üsler, yüksek yapılar ve uzay limanları gibi yerler için daha ekonomik olabilir.