Avrupa Yeşil Mutabakatı‘nın yaptırımları nedeniyle çimento, seramik ve cam endüstrilerinin büyük ölçüde etkileneceği biliniyor. Ancak yeşil hidrojen kullanarak bu sektörlerin bu engeli aşabileceği iddia ediliyor.
TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi (MAM) Başkan Danışmanı Prof. Dr. İskender Gökalp, hidrojen üretiminde yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanılmasıyla karbondioksit salınımının önüne geçilebileceğini belirtti. Yeşil Mutabakat yaptırımlarının olumsuz etkilerine maruz kalacak olan çimento, seramik ve cam sanayilerinin, bu alandaki gelişmelerden ilk faydalanacak sektörler olduğunu ifade etti. Prof. Dr. Gökalp, yeşil hidrojen üretimi ile endüstrilerin karbon ayak izini azaltabileceğini ve sürdürülebilir enerji hedeflerine katkı sağlayabileceğini sözlerine ekledi.
İklimle mücadelede etkili bir önlem olarak görünen hidrojen enerjisi, fosil yakıt kullanımını da azaltacak gibi görünüyor. Yeşil enerji olarak adlandırılan hidrojen enerjisi, üretimlerin şeklini ve boyutunu da değiştiriyor. Örneğin; fosil yakıtlar ile üretilen gri hidrojen, doğal gaz ile üretilen mavi hidrojen ve yenilenebilir enerji ile üretilen de yeşil hidrojen olarak adlandırılıyor.
Paris iklim Anlaşması taahhütlerini yerine getirmek için bir seçim olarak görülen yeşil hidrojen, dünyadaki enerji sorunu için de çözüm niteliği taşıyor. Uzmanlar, 30 yıl içinde hidrojen enerjisinin yeşil kaynaklardan elde edileceğini öngörüyor. Ulaşım ve sanayi gibi alanları etkisi altına alacak yeşil enerji, hidrojenin karbondan arındırılmış şekilde üretimi, emisyon azaltma hedeflerine ulaşma açısından önem taşıyor.
Prof. Dr. İskender Gökalp, rüzgâr, güneş enerjisi ve de hidroelektrik santraller gibi yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanarak hidrojeni karbondioksit salmadan üretmenin mümkün olduğunu dile getiriyor. Gökalp, “Suyu, elektroliz ile iki bileşenine yani hidrojen ve oksijene ayırarak bunu yapabiliyoruz, düğüm noktası; elektroliz için gereken elektriğin temiz olması. Bunu da çeşitli yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanarak yapabiliyoruz. Üstelik Türkiye bu kaynaklar açısından avantajlı durumda.” şeklinde ifade ediyor.
Gökalp, hidrojen yakma teknolojisinin, hidrojenin oksijen ile kimyasal reaksiyona girerek yakıtın kimyasal enerjisini ısı enerjisine dönüştürdüğünü açıkladı. Bu teknolojinin çimento, seramik, cam ve demir-çelik gibi endüstriyel alanlarda, gaz türbinleri ile elektrik üretiminde, ulaştırmada ve havacılıkta kullanılan farklı motorlarda, hatta evlerde kullanılan yüksek sıcaklık gerektiren cihazlarda en verimli ve temiz yol olduğunu vurguladı. Bu teknolojinin kullanımı sayesinde fosil yakıtların kullanımı azaltılabilir ve karbon salınımı önemli ölçüde azaltılabilir. Bu nedenle, hidrojen yakma teknolojisi sürdürülebilir enerji kaynaklarının kullanımı açısından önemli bir potansiyele sahip olabilir.
Uygulama alanlarına göre elde edilen ısının ya ısı enerjisine ya da mekanik enerjiye dönüştürülüp faydalı enerji olarak kullanıldığını aktaran Gökalp, “Kilogram başına içerdiği ısıl enerji de yüksek olduğundan, hidrojenden, yüksek alev sıcaklıkları ve yüksek ısısal verimler elde ediliyor, üstelik karbondioksit salmadan.” dedi.
Bu çalışmanın sonunda hidrojenli yakıtları güvenli, temiz ve verimli bir şekilde yakabilecek yakıcıların en iyi tasarımını sunmayı amaçladıklarını söyleyen İskender Gökalp, ‘Yeşil Mutabakat’ yaptırımlarından şiddetle etkilenecek olan çimento, seramik ve cam sanayisi olduğunu aktardı.
Prof. Dr. İskender Gökalp, Fransa’daki yanma enstitüsü (CNRS-ICARE) aracılığıyla yürüttüğü çalışmalarını 3 yıldır TÜBİTAK Uluslararası Lider Araştırmacılar Programı kapsamında, TÜBİTAK-MAM, TÜBİTAK-SAGE, EÜAŞ, GAZBİR/GAZMER, IGDEAS Enerji ve Savunma A.Ş., Prosis Mühendislik şirketi gibi ortaklarla sürdürdüğünü açıkladı. Prof. Dr. Gökalp, bu çalışmaları ticari boyuta taşıyarak, sürdürülebilir enerji kaynaklarına yönelik yenilikçi çözümler sunmayı hedeflediğini belirtti. Bu girişimlerin, yeşil hidrojen üretimi ve kullanımı konusunda önemli bir adım olacağı düşünülüyor.